CEVABIN HATALI OLMASI
SORUDANDIR
İbn
Arabi ekolünün önemli temsilcilerinden olan el-Cîlî’de Hallac’ın etkisi, tıpkı
üstadı İbn Arabîde olduğu gibi, açıktır. Küçük bir örnek olarak, el-İnsan
el-Kâmil’in, İblis anlayışını dile getiren birkaç satır verelim:
“İblis; İlahî huzura ilişkin edebi, soru sormayı,
gerekli cevapları vermeyi en iyi bilenlerden biri idi. Ama Allah ona, secde
etmesine engel olan şeyin sebebini (sebebu’l-mâni) sormadı. Eğer soru bu
olsaydı şu şekilde ifade edilirdi: “İki elimle
yarattığım varlığa secde etmekten niye çekindin?”
Allah, ona, engel olan şeyin mahiyetinden sordu. İblis
de emrin sırrına uygun bir cevapla:
“Ben ondan hayırlıyım” dedi.
Sh:
192
Kaynak:
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni
Boyut,1996, İstanbul
**
Ayrılık ehlinin üstadı o İblis
İkbal,
üstadı Hallâc'a, düşüncelerinin omurga kavramlarından bazılarına vücut veren
İblis'le ilgili de sorular soruyor. Bu sorulara verilen cevaplarla Hallâc,
İkbalin İblis hakkındaki görüşlerinin kaynağı olarak karşımızdadır. Burada da
Tavâsîn'den çeviriler okur gibiyiz:
"Ayrılık ehlinin üstadı o İblis'ten söz etme!
Damağı susuzdur; ezelden beri kadehi kan doludur onun.
Biz cahiliz ama o, varı ve yoku bilir; bize o sırrı onun
küfrü açtı..."
**
"Aşık olmak onun ateşi sayesinde yanmak demektir;
onun ateşi olmadan yanmak, yanmamak demektir.
O, aşk ve hizmette daha eski olduğundan
Âdem onun sırlarına mahrem olamamıştır.
Kendisinden tevhidi öğrenmek için taklit gömleğini
yırt!.."
**
“Durmak bize hiç yakışmıyor, hepsi bu; biz,
tepeden tırnağa uçuş zevkindeyiz, hepsi bu!
Sürekli bakmak ve coşmak bizim işimizdir;
kanatsız ve tüysüz uçmak bizim işimizdir."
Câvidnâme, beyit: 1169-1217
İkbâl
bundan sonraki dizelerde, yine Hallâc'ın yolunu izleyerek, en esaslı
fikirlerini söyletmek üzere, İblis'i konuşturuyor. Şimdi İblis’in devreye
sokulmasını ifadeye koyan dizeleri, sonra da İblis'in öğütlerinden oluşan
mısraları görelim:
"Ayrılık Ehlinin Üstadı İblis’in Görünüşü
Gönlü
parlakların sohbeti bir iki an sürer ama,
bu
anlar varlık ve yokluğun sermayesidir.
O,
aşkı daha heyecanlı yaptı, geçti;
aklı
iyi görür hale getirdi, geçti.
Ben
gözümü kapattım; onu içimde tutayım,
onu,
görmek makamından gönle getireyim diye...
Birden
bire gördüm ki, dünya karanlık oldu,
mekândan
mekânsızlığa kadar simsiyah.
O
gecede bir parıltı peyda oldu;
onun
ortasından bir ihtiyar çıktı:
Sırtında
köyü gümüşî bir aba vardı;
onun
yüzü büklüm büklüm dumanlar içerisinde idi.
Rûmî
dedi ki: "İşte ayrılık ehlinin üstadı!
Tepeden tırnağa yanıştır; bardağı kanla doludur!
Gülmeyen,
nadiren konuşan bu ihtiyarın gözü bedende canı görüyor!
O,
hem rint ve molla, hem hakim ve derviştir;
amellerinde
çok gayretli zâhidler gibi davranıyor.
Onun
yaratılışı vuslat zevkini bilmez;
onun
zühdü, sonsuz cemali terk etmektir.
Biraz
onun ilhamlarına bak; onun müşkilâtına, onun sebatına bak!
Hâlâ iyi ve kötünün savaşma gark olmuş;
yüz peygamber görmekle beraber hâlâ kâfirdir!
Onun
ateşinden ruhum vücudumda titredi.
Onun
dudağına gamlı bir âh u feryât geldi;
Gözünü
yarım açarak bana dedi ki:
'Amelin
meyvesini bizim gibi kim yemiştir!
O
kadar büründüm işlerime ki,
cumaya
katılmaya hemen hiç fırsat bulamadım.
Yanımda
ne melekler var, ne hizmet edenler;
benim
vahyim, peygamberlerin minneti altına girmeden vücut buluyor.
Ben
ne hadîs ne de kitap getirdim, ama fikıhçılardan aziz canı alıp götürdüm.
Fıkıhçılar
gibi hiç kimse dinin ipliğini eğirmedi;
onlar
nihayet Kâbeyi bile parça parça yapmışlardır.
Benim
dinimde böyle bir kurum yoktur;
İblis'in
mezhebinde fırkalar hiç yoktur.
Ey
habersiz!
Ben
secdeden vaz geçtim; ben, iyi ve kötünün orgunu çalıyorum!
Hakk’ın
varlığını inkâr ettim sanma!
Gözünü içe aç, dışı bırak!
Eğer "O yoktur" deseydim, aptallıktan olurdu;
çünkü O'nu gördükten sonra nasıl "O yoktur"
diyebilirdim?
Ben ’lâ" perdesinden "belâ"
(evet) söylemişimdir;
söylediğim,
söylemediğimden daha hoştur.
Ben
kendi çirkinliğimi açıkça gösterdim;
ben
sana terkin ve seçimin zevkini verdim.
Sen
de beni kendi ateşimden kurtar, ey Âdem!
Bu
işin ilmiğini çöz!
Ey
sen, ki benim ağıma düştün;
sen
ki, Şeytan'a isyan etmek müsaadesini verdin:
Sen
bu dünyada yiğitçe, himmetle yaşa!
Ey
benim gam arkadaşım, benden uzak yaşa!
Acı
ve tatlı taraflarımdan bir şey istemeyerek geç;
benim
ismim daha da siyah olmasın!
Dünyada
avcı av ile beraberdir;
sen
av olursan torbamda da oklar ardır.
Uçmağı
bilen, düşmeyi bilmez; av bir serçe olursa, avcı yoktur"
Ben
ona dedim ki: "Bu ayrılık törenlerinden vazgeç;
boşanma,
en çok nefret ettiğim şeydir."
Dedi
ki: 'Ayrılığın ateşi hayatın malzemesidir.
Ey,
hoş geldin, ayrılık gününün çok güzel serhoşluğu!
Dudağıma
vuslattan bir söz gelmez;
eğer
vuslat isteseydim ne O kalırdı ne sen!
Vuslat
kelimesi onu kendisinden aldı;
onun
kalbinde ateşi ve derdi tazelendi.
Kendi
dumanında biraz yuvarlandı;
sonra
kendi dumanı içinde görünmez oldu.
O
kıvrım kıvrım dumandan bir feryat yükseldi:
Ne
mutlu o cana ki dertli olabilir!"
**
"İblis'in Feryadı
Ey,
sevabın ve hatanın Rabbi,
insanla
konuşmaktan ötürü harap oldum!
Hiç kimse hükmümden baş çevirmiyor;
herkes
gözünü Ben'e karşı kapatmış, kendini bulamamış!
Onun
toprağı isyanın zevkini bilmez;
o,
kibriyanın , kıvılcımından habersizdir.
Av;
avcıya "Hadi tut!” diyor;
her
buyruğu yerine getiren kuldan el aman!
Beni
böyle bir avdan kurtar; dünkü itaatimi hatırla!
Benim
yüksek himmetim bundan dolayı alçak oluyor;
vay
bana, vay bana, vay bana!
Onun
fıtratı çiğdir, karşı koyuşu zayif; bu adam,
bir
iki vuruşuma bile tahammül edemez.
Bana,
gözü gören bir insan lâzımdır;
bana
pişmiş bir arkadaş lâzımdır!
Benden
bu su ve toprak oyuncağını geri al!
Çocukluk,
ihtiyardan beklenemez!
Nedir
bu Âdemoğlu?
Bir
avuç çöp!
Bir
avuç çöpten benim bir tek kıvılcımım daha iyidir.
Bu
dünyada çöpten başka bir şey bulunmazsa,
bana
bu kadar ateş vermenin ne faydası var?
Şişeleri
eritmek kolay bir iştir; hakikî iş, taşı eritmektir.
Bu
zaferlerden o kadar usandım ki,
senin
huzuruna ödül istemek için geldim.
Ben
senden, beni inkâr eden birini istiyorum, onu ver!
Beni
böyle bir Hak erenine ulaştır!
Bana,
boynumu çeviren bir insan lâzımdır
kilonun
bakışı vücudumu titretsin!
"Benim huzurumdan git" diyen
birisi ki,
onun
önünde hiçbir kıymetim kalmasın!...
Ya Rabbi, yaşayan bir Hakk adamını
yere sermekten çok büyük zevk duyacağım!"
Câvidnâme, beyit: 1218-1273.
Sh:215-220
Kaynak:
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni
Boyut,1996, İstanbul
**
İBLİS’İN HAKİKATİNE BAKIŞ
İkbalin
İblis’e bakışı da Hallâcî bir perspektif sergilemektedir. Hallâc’ın tarih
boyunca en büyük etkisi, denebilir ki, İblis'le ilgili düşünceleri yoluyla
olmuştur. İkbal üzerindeki hâkim etkilerden biri de İblis konusundadır.
Hallâc, İblis münâsebetiyle, insanlığa
kulağına şu gerçeği fısıldamıştır:
Varlık ve oluş için polarite yani zıtların karşılıklı
varlığı ve etkileşimi kaçınılmazdır. O halde, negativitenin, eksinin,
karanlığın varlığı da Yaratıcı’ınn iradesine uygun bir varoluş
sergiler; sonuç olarak o da makbuldür. İnsan,
polaritenin artı kutbunda yeralmayı övebilir
ama, eksi kutba sövmek hakkına sahip değildir. Çünkü, İlahî irade açısından bakıldığında hayır
kadar şer de haktır.
Bu
gerçek 20. yy.ın büyük Türk derviş düşünürü Türbedâr Ahmet Amîş kuddise
sırruhu'l-âlî tarafından son derece güzel bir deyişle ifadeye konmuştur.
Türbedâr, Cenabı Hakk'a bir yakarışında diyor ki:
"Hayrın da hak, şerrin de. Ama bu
mazhardan şerrin zuhûr etmesin, Allahım!"
Polaritenin
[iki
kutupluluk, karşıtlık ] varlığı ve kaçınılmazlığı, İblis'in rolünü açık yüreklilikle
dile getirmeyi gerekli kılıyordu. Hallâc, takiyye ve ikiyüzlülük tanımayan
kişiliğinin bir gereği olarak, İblis konusunda da tavizsiz konuşmuş ve
tekâmülün öteki kutbu olan İblis'i tarihe damga vuran bir değerlendirmeyle ele
almıştır.
İkbal,
üstadının yolunu aynen izleyerek İblis konusuna eserinde büyük bir yer vermiş
ve bu tekâmül kuvvetini hasret, hürriyet, ayrılık, atılganlık, ısrar ve isyan
gibi temel yaratıcı öğelerin temsilcisi olarak devreye sokmuş, savunmuştur. İkbal
in İblis telakkisi, büyük bilgin ve İkbal uzmanı Schimmel tarafından ele
alınmıştır. Câvidnâme Şerhinden bazı satırlar verelim:
"İblis, yalnız büyük muvahhit değil,
aynı zamanda insanlara seçme özgürlüğünün kullanılmasını öğreten üstaddır. Onun
itaatsizliği ve Âdem'i baştan çıkarıp cennetten kovulmasına sebeb olması vuku
bulmasaydı insan, iyi ve kötü arasındaki farkı göremezdi; seçme zevkini
bulamazdı. İblis sayesinde insan, seçme kudretine sahip oldu. İkbal'in
eserlerinde İblis hiç bir zaman Allah’ın düşmanı değil, daima insanın düşmanı
olarak görünmektedir.”
İblis’in
bu hususiyeti İkbal in hem konferanslarında hem de şiirlerinde çok büyük bir
rol oynamaktadır.
"İnsanın ilk itaatsizlik hareketi aynı zamanda
serbest seçme gücünün ilk hareketi idi ve bu sebepten -Kur'an'ın beyanına göre-Âdem'in
ilk suçu affedildi"
Âdem'in isyanı, insana seçebilme kudretini
kazandırmak için lâzım gelirdi.
"Nebilerin isyanının onların ümmetlerinin faydası
için vâki olduğuna itikat ediyoruz."
“Hıristiyan muhitte, buna benzer bir fikir, Ortaçağ'da
ileri sürülmüştür:
"O felix culpa" (ey mutluluk
getiren suç) ki bize böyle bir kurtarıcı kazandırdın!”
Çünkü Hıristiyan telâkkisine göre Âdem'in işlediği o ilk
suç, hastalık gibi bütün sonraki insanlara sirâyet edip onların hepsini takdis
eden İlâhî inayetten mahrum etmiş, yalnız İsa'nın ölümü sayesinde kendisine
inananlar bu suçun neticelerinden kurtulabilmiştir. O suç olmasaydı, bu
kurtarıcı Mesih'in zuhuruna lüzum kalmazdı. İki dindeki farklara rağmen
ikisinde de Âdem’in ilk serbest hareketine atfedilen önem gayet büyüktür.
Halbuki Hristiyan aslî suç doktrini karşısında İkbal, İslâm akidesinin
tercümanı sıfatiyle, diyor ki: Âdem'in zellesi bir fesat demek değildir: O,
insanın basit şuurundan çıkan, kendini idrak edişinin ilk şimşeğidir."
Demek oluyor ki, insan bu "suç" sayesinde
prelojik, tamamiyle tabiata bağlı olan, düşünceye daha varmamış bir halden
çıkıp kendi kuvvetlerini idrak etmeğe, hayat ve kaderini düşünmeğe başlamıştır.
(Rec. 85).”
“Bu
fikre felsefesinde mühim bir yer ayıran İkbal, ona belki en tipik şairane
ifadesini ’Teshîr-i Fıtrat" adlı, beş kısımlı büyük şiirinde vermiştir
(Peyam, 99)
İblis,
Âdem'e en tatlı sözlerle hürriyetin, aramanın güzelliğini anlatıyor:
"Sen kıymetsiz bir damlasın, parlayan bir cevher
ol; yüksek gökten düş, denizde yer al!”
Çünkü
İblis-aynı şiirin beyanına göre -secde etmekten çekinirken Allah’a şöyle hitap
etti:
"Sen vücuda can veriyorsun; ben, cana
ateş veriyorum... Âdem senin kucağında doğdu, benim kucağımda ihtiyarlıyacak!”
Ve
Âdem, cennetten ayrıldıktan sonra, muzaffer bir sevinçle itiraf ediyor ki:
"Ben büsbütün arzunun derdiyim, kesin bilgiyi
şüpheye verdim; çünkü arayışın şehidiyim"
Âdem'e
lâzım olan, bir lokmada esrarengiz bir meyvenin sayesinde gizli bilgilere
kavuşmak değildir; ona, sürekli çalışma, iyinin ve kötünün ayrımı, sayısız
imtihanlardan dolayı elde edilen bir ilim lâzımdı. Aynı şekilde Milton (ölm.
1674) un 'Paradise Lost"unda da, cenneti kaybetmek nihayet tahammül
edilmez bir hadise değil, insana çalışmak imkânını veren bir vâkıadır. Havanın
mukavemeti, kuşa uçmak imkânını veriyor; hava boşluğunda uçuş mümkün olmuyor.
Aynı şekilde insan, hayatî hareketi de başka kuvvetlerin mukavemetiyle elde
ediyor. Çünkü insan yanılmak, hata etmek ve hatalarım bertaraf etmek suretiyle
mânen inkişaf edebiliyor.”
“Bir "zihnî
suç" diye tavsif edilebilecek hata, tecrübenin kazanılmasında zorunlu bir
âmildir."
Bu
sebepten İkbal bir Urduca şiirinde İblis'e şu sözleri söyletmiştir.
"Benim cesaretim, sayesinde o bir avuç
toprak, dile gelmeyi arzu ediyor! Yalnız benim faaliyetim, akıl ye zihnin
elbisesinin çözgü ve atkısını teşkil ediyor."
Şair,
İblis'in bu faal tarafına ilk defa tezinde dikkat çekmiştir: Mani dininden
bahsederken, Mani'nin (öldürülüşü m.s. 274) karanlık prensipinin aynı zamanda
dünyanın hareketine sebep olan kuvvet olduğuna dair mühim bir doktrin ileri sürdüğünü
bildirmiştir: Nûr muhitine saldıran karanlık kuvvetler daimî bir mücadeleye ve
bu şekilde bir gelişmeye sebeb olmuştur ki, Mani'nin bu fikri İkbâle de etki
etmiştir.”
“Aynı fikir, başka büyük düşünürlerce de ifade
edilmiştir; Mevlâna'da buna ait muhtelif beyitler bulunmaktadır. İkbal,
"Esrâr-i Hodî"de düşmanı, hakiki dost, insanın tarlası için yağmur
bulutu diye vasıflandırırken Mevlâna'nın şu sözlerini aksettirmektedir:
"Hakikaten her düşman senin ilâcındır, senin için
faydalı ve hoş bir kimyadır."
Nicholson'un güzel şerhine göre İblis, sâdıkları ve müminleri
baştan çıkaramıyor, bilâkis onlara hidayet yolunu gösteriyor ve hattâ,
kendisini mağlub eden evliya ve enbiyanın müttefiki oluyor. Meşhur hadîsin (Esleme
şeytânî: Benim şeytanım müslüman oldu) dediği gibi, böyle bir şeytandan
iyilikten başka bir şey gelmez. Çünkü: (sure 21, ayet 36) insan imtihan için
iyi ve kötüye maruz kılınmıştır! Bu suretle, İblis'in rolü İkbal'in
satırlarında iyi ve isabetli olarak gösterilmiştir.”
İblis
problemi hemen her dinde ve her edebiyatta çeşitli şekillerde ileri sürülen bir
meseledir. En meşhur örneklerden biri -ki İkbal üzerinde derin bir tesir
bırakmıştır- Milton'un ölmez eseri 'Paradise Lost'tur. Ona benzer bir
eser vücude getirmek İkbal'in gençlik hayali olmuştu. Bunun için, Milton'un
fikirlerini andıran bazı noktaların Câvidname'de bulunması şayanı hayret
değildir. Paradise Lost'ün yanında, İblisin şahsiyeti, dünya edebiyatının en
muazzam eserlerinden olan "Faust'ta Goethe (ölm. 1832) tarafından
gayet enteresan bir şekilde ortaya konmuştur. Eski halk efsanelerinden alınan,
Christofer Marlovve'un "Tragical History of Doctor Faustus"unda ilk
klâsik şeklini alan "Faust" hikâyesi -Şeytânla mukavele yapan
âlim- Goethe'ce insanın daimi ilerlemesini, hasretini, uğraşmasını gösteren
evrensel bir dram haline getirilmiştir. İşte onun "Gökteki on
Oyun"unda Tanrı, şeytana buyuruyor ki:
"İnsanın faaliyeti gayet çabuk gevşemek tehlikesine
uğrar; mutlak sükûnete bir an evvel erişmeği sever; bu sebepten ona bir arkadaş
vermeyi tercih ediyorum ki tahrik etsin, işlesin, şeytan sıfatıyla
çalışsın."
Şeytanın bu tavsifinde, İkbal'in İblis
tasavvuruna çok yakın olan bir görüş göze çarpmaktadır. O, insanı faaliyete
getiren ve böylece insan yapan âmildir.”
"Dr.
Faustus" efsanesi, zamanımızda yine Alman edebiyatında baka bir şekilde
Thomas Maun tarafından ele alınmış, Fransız edebiyatında Paul Valery'nin
fragmanında "Mon Faust" ta başka şekil almıştır. Bu son eserde, İblis, nihayet, ihtiyarlamış ve bir varlık
olarak insana tâbi olmuş, Übermensch (insan üstü) şeklinde tahayyül edilen
insanın karşısında kıymetini ve faaliyetini kaybetmiştir. Onun bu acınacak
haline bakacak olursak, Nietzsche’nin izini derhal buluruz: "Zerdüşt
Böyle Dedi" adlı eserinde bir grup, şeytanın Zerdüşt'ü kaçırdığını
söylüyor ama onun müritlerinden biri "Zerdüşt'ün
şeytanı kaçıracağına daha fazla inanırım" diyor: Übermensch, (insan-ı kâmil) şeytanı yenen
insandır; bu fikir Alman feylesofunda bulunduğu gibi İkbal’de de açıkça ifade
edilmiştir.”
“İblis'in edebiyatta oynadığı rol (J, Van den
Vondel, Calderon, Leconte de Lisle, Baudelaire, Mauricac, Sartre, Carducci,
Leopardi, Huysmans, Shelley, Hugo, De Vingy, Dostoyevsky, Poe, Bernanos vs.)
bir yana bırakılsa bile modern psikoloji de şeytanî prensipin mânası ile meşgul
olmuştur. Jung'a tâbi olan psikolojik ekol, bu probleme çok önem vermektedir.
Meselâ E. Neumann'a göre (Der schöpferische Mensch und die Wandlung) İblis
ağırlık, hareketsizlik, katılık prensipidir; insanın ruhanî inkişafı, bu
katılığı mağlup etmek suretiyle vuku buluyor.”
“Bu fikir, hem Nietzsche'nin, şeytanı "ağırlık
prensipi" olarak anlatımına uymakta, hem de İkbalin şeytan tasvirine biraz
yaklaşmaktadır. Jung'un kendisine gelince, toprak ve dişi prensibinin
kuvveti olan İblis (eski zamanlarda Luzifer-ışık
getiren melek), insanı tam şahsiyet haline getirebilmek için trajik
ve feci Luzifer kuvvetidir; insan, onun sayesinde ve âdetlerden uzaklaşarak
yalnız kendi şahsiyetinin kanunlarına göre yaşamak suretiyle yalnızlaşmasına
rağmen kemale daha çok yaklaşıyor; onun bu daimî savaşı, bu anda kötü ve
şeytanî gibi görünen şartlan gittikçe daha iyi imkânlar haline getirecek ve
dünyayı böylece mükemmelleştirecektir. (bk. Pannwitz, "Beitraege",
122).
Demek
oluyor ki, İkbalin şeytan tasavvuru, modem Batı'nın ilim ve edebiyatında da
rastlanması mümkün olan pek mühim ve düşündürücü bir dünya görüşünün
ifâdesidir."
Schimmel'in bu
tespitleri kadar doğru olan bir nokta da şudur: Doğu ve Batı'dan alman tüm
örnekler, Hallâc'dan çok sonraki yüzyılların isimleridir. Bunun anlamı ise
şudur: Bugün, dinden sanata, felsefeden psikolojiye kadar, İblis denen negatif
kuvvetle ilgili olarak paylaşılan kabulün tarih içinde ilk fikir babası Hallac'dır.
Kısacası,
Hallâc-İkbal yaklaşımı bize İblis konusunda, Tebrizli Şems (ölm. 1247)'in şu
tespitinin geçerliliğini göstermektedir:
"Bakabilirsen, İdris’te de İblis'te de bir mâna
vardır. Bir vakitte bu dersin mânası yürür, başka bir vakitte o dersin mânası."
Sonuç
olarak İkbal, İblis konusunda şu hükme varıyor:
"İblis'i öldürmek zor bir iştir; çünkü
o, kalbin mekânında gizlidir. En iyisi onu Müslüman etmektir. Onu, Kur’an’ın
kılıcıyla öldürmek en iyi yoldur." Şems; Makalât, 276.
Sh:261-267
Kaynak:
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni
Boyut,1996, İstanbul
EZEL VE İLTİBAS TÂSÎNİ –SIRRI İBLİS
Ahmed
ile İblis'ten başka hiç kimseye iddiacı olmak yaraşmamışlar.
Şu
var ki, İblis'in gözden düşmesine mukabil Ahmed için gözün gözü açıldı.
İblis'e:
"Secde et!" dendi,
Ahmed salla’llâhu aleyhi ve selleme: "Bak!"
O secde etmedi, Ahmed de sağa-sola bakmadı.
"Gözü ne şaştı, ne de haddi aştı."
İblis önce yakarmış, Hakk’ın yoluna
çağırmıştı.
Ama
sonunda kendi kuvvetine sığındı.
Ahmed ise önce iddiada bulunmuştu, fakat sonuçta kendi
gücüne bel bağlamaktan vazgeçti.
Ahmed
şöyle diyordu: "Ancak senin yardımınla hareket
eder ve yalnız senin yardımınla yükselirim." "Ey kalplerimizi çekip
çeviren!" Seni yeterince övemem ki ben!”
Gök sakinleri içinde İblis gibi muvahhid yoktu. Fakat
gözden düştü; sonsuzluk yolculuğunda lütuftan uzaklaştırıldı. Ma'bûd'a hiç
kimseyi işe katmamak üzere ibadet etmişti. Ve tam bireyciliğe varınca
lânetlendi. Ve daha fazlasını isteyince de huzurdan kovulup uzaklaştırıldı.
Hakk
ona: "Secde et!" demişti
"Senden
gayrıya secde etmem!" diye karşılık verdi.
Hakk
dedi: "O halde lânetim, üzerine dökülecek."
O
yine: "Senden başkasına secde etmem!" diye tekrarladı.
İnkârlarım seni takdis Aklım, önünde tehvîs (şaşırma)
Senden ayrı bir şey mi ki Âdem?
Orta yerde kimmiş İblis?
Senden başkasına yok benim yolum
Seni seven boynu bükük bir kulum.
Hak
sordu: "Kibirlendin mi?'
Cevap
verdi:
"Seninle sadece bir lahzalık
beraberliğim bulunsaydı, o halde bile kibirlenmek ve cebbârlık bana pek âla
yakışırdı. Halbuki ben, seni ezelden beri tanıyan biriyim! "Ondan üstünüm
ben! Hizmetim ondan kıdemli, Şu âlemlerde seni benden iyi tanıyan var mı ki? ;
Benim sende muradım, senin de bende muradın var. Ve senin beni isteyişin daha
eski. Ya senden başkasına secde etseydim?!.
Secde etmeyince, aslıma dönmem gerekti.
Çünkü sen beni ateşten yaratmışsın. Bu bir gerçek. Ve ateş ateşe dönecek. Sonuç
olarak, takdir edip seçme senin elinde.
Ne kaldı kopacak, ne var korkacak?
Nasıl olsa uzak düşmüşüm sana.
Anladım, bir bana, yalanla uzak,
Sevgiyle ayrılık olur mu yoldaş.
Ayrıldım; ayrılık oldu arkadaş
Ey tevfiki veren, sana hamd, senâ
Seçkin bir kul eğilmez başkasına.
**
İblisle
Hz. Mûsa Tûr Dağı’ınn yamacında karşılaştılar. Mûsa sordu:
"Ey İblis, secde etmekten seni alıkoyan neydi?" İblis
cevap verdi:
"Tek ma’bud davası. Eğer Âdem'e secde
etseydim, senin gibi olurdum. Biliyorsun, sana bir kerecik "bak şu
dağa" dendi de hemen bakıverdin.
Oysaki bana bin kere secde etmekliğim emredildiği halde, inancıma olan sımsıkı
bağlılığım yüzünden secde etmedim.
Mûsa
dedi: "Fakat emre karşı gelmiş oldun!" Cevap verdi: "Fakat o bir imtihandı, emir değil!" Mûsa dedi:
"Ne olursa olsun; suretini değiştirdiğine şüphe yok!" Şöyle
cevap verdi İblis:
"O, bu diye ayrım yapmak gerçeği
çamurlamaktır. Değişip duran şeye bel bağlanmaz, güvenilmez. Çünkü o her an
başka bir şey olmaktadır. Halbuki ma'rifet sapasağlam ve hep aynıdır; ilk anda
ne idiyse şimdi de odur; değişmez,
bozulmaz. Şahıslara gelince, onlar hep değişir, bozulur."
Mûsa
sordu: "Onu hâlâ hatırlar, anar mısın?" Şöyle cevap verdi
İblis:
"Ey Mûsa, oluşturduğu olayla birlikte
yaratılan düşünce hatırlanmaz, hatırlanamaz. Aynı anda hem ben anılıyorum, hem
O."
"Zikri zikrim, zikrim zikri, aynıyız Birbirini anan
beraberleriz." :
"Hizmetim şimdi daha arı, vaktim daha
bol, zikrim daha parlak. Çünkü eskiden O'na kendi zevkim için hizmet
etmekteydim, şimdiyse O'nun arzusu uğruna didiniyorum."
Biz; engelleme, savunma, zarar ve kâr...
arzusundan arınmışız. Biricik yaptı beni, vecde getirdi. Hayrete düşürdü beni
ve kovdu: Ki karışmayayım ihlaslılarla. Ağyardan uzak tuttu beni gayretim
yüzünden, değiştirip yeniledi beni hayretim yüzünden. Hayretlere attı beni
gurbetim yüzünden. Mahrem tuttu beni sohbetim yüzünden. Çirkinleştirdi beni midhatim
(övülmüşlüğüm) yüzünden. Dokunulmaz kıldı beni hicretim yüzünden. Mükâşefem
(gönül gözüyle görme gücü) yüzünden küstü bana. Vuslatım yüzünden mükâşefe
lütfetti bana.
Ayrılığım yüzünden vasletti (kavuşturdu)
beni. Arzu ve emellerimin güçlülüğüyle çetinliği yüzünden fasletti (ayırdı)
beni. Onun hakikati üzerine yemin olsun ki, ne tedbirde hata ettim ne de
takdiri reddettim. Tasviri değiştirmeye kalkışmış da değilim. Fakat bu
oluşlarda benim kudretimin de etkisi vardır. Bana ebedler boyu ateşiyle azap etse
de O'ndan gayrısına eğilmem. Ne bir kişi önünde secde ederim ne de bir ceset
huzurunda diz çökerim! Ne oğul tanırım ne karşıt; dâvam sâdıklar dâvasıdır.
Sevgi konusunda, gerçek bağlılardanım ben!
Azâzil'in
ahvali hakkında çok söz söylenmiştir. İşte biri:
"O hem göklerde hem yerde dâî
(çağrıcı) idi. Gökte meleklere dâîlik
yapmaktaydı; onlara iyilikleri, güzellikleri gösteriyordu. Ve yerde insanların
dâîsidir; fakat onlara çirkinlikleri, kötülükleri gösteriyor. Şeyler kendi
zıdlarıyla bilinir. Zarif ipek kumaşlar simsiyah kıllar arasında dokunur.
Melek, güzellikleri gösterir ve güzel şeyleri teklif eder. Ve işaretlerle yol
göstererek: "iyi olanı yaparsan ödüllenirsin.'' der. Çirkini tanımayan,
güzeli hiç tanıyamaz!
İblis ve Firavunla fütüvvet konusunda tartıştım.
İblis
şöyle dedi:
"Secde etseydim eğer, fütüvvet benden
uzaklaşırdı." Firavun dedi:
"Ben de O'nun resulüne inansaydım fütüvvet
makamından düşerdim.” Dedim ki
"Sözümden ve davamdan dönseydim,
fütüvvet yaygısından dışarı atılırdım,"
İblis,
kendisinden başkasını gayr görmeyince: "Ben ondan üstünüm"
dedi. Ve Firavun, kavmi içindeki hakla bâtılı ayıracak olanı tanımayınca: "Sizin
için benden başka herhangi bir ilâh tanımıyorum," dedi. Ben dedim ki:
"Eğer O’nu tanımıyorsanız eserlerini tanıyın. İşte o eser
benim. Ben hakkım. Ve ben Hakla hak olarak ebediyyen devam edeceğim. Dostum ve
üstadım, İblisle Firavun'dur. İblis ateşle tehdit edildiği halde davasından
dönmedi. Firavun da öyle: Denizde boğuldu da yine iddiasından dönmedi. Ve asla aracı kabul etmedi. Ve ben...
Öldürülsem, asılsam, elim-ayağım doğransa yine dönmem sözümden!
İblis’in
adı O'nun adından türemişti. Sonradan Azâzîl şeklinde değiştirildi. Azâzil
kelimesindeki "Ayn," İblisin gayesinin ululuğuna; "Zâ,"
himmetindeki değerin artışının fazlalığına; "Elif', ülfetinin
büyüklüğüne; ikinci "Zâ", makamı için gösterdiği zühde; "Yâ",
kendi ululuk ve yüksekliğine sığınmasma; "Lâm," ıstırap ve
imtihanındaki mücadelesine işarettir.
Hakk
sordu: "Secde etmiyor musun ey mehin"
(zelil, alçak)? Cevap verdi:
"Ben aşıkrm, aşık her zaman mehin!
Bak sen de diyorsun mehin. Halbuki şöyle okudum Kitab-ı Mübîn'de: "Benim
aleyhime iş yapılamaz, ey zül kuvveti'l-metîn! (zorlu kuvvetin sahibi) Sen beni
ateşten yaratmışken nasıl eğilirdim ona?!
O ki yaratıldığı şey tin (çamur).
Uyuşmayan iki zıt ateşle tin. Ve
hizmette ondan eskiyim, Kıymette ondan ulviyim, İlimce daha bilgiliyim, Ömrü
uzun olan da benim."
Hak
ona şöyle dedi:
"Seçme yetkisi bende, sende
değil!" Cevap verdi:
"Seçmelerin, takdir etmelerin hepsi
senin, benim seçmem de senin. Evet benim için de sen seçtin ey Bedî'!
Ona secde etmemi engellemekle oldun Meni'
(engelleyici).
Sözlerimde hata ettimse uzaklaştırma beni
Senden.
Çünkü Şensin Semî' (işiten-duyan).
Dileseydin ona secde etmemi, şüphesiz olurdum muti' (boyun eğen).
Arifler içinde seni bencileyin iyi bilen
birini tanımıyorum."
Biricik kulunum beni
kınama,
Lütuflandır; sakın
darılma bana.
Söz var aramızda ve
sözün haktır;
Zuhûrum en güçlü
zuhûr ey Seyyid!
Kitap isteyene bu bir
hitaptır
Okuyun ve bilin: Ben
yalnız şehîd!
Ey dostum! Ona Azâzîl denmiştir. Çünkü o azledildi. Daha
doğrusu o kendi saltanatı içinde azledilen biriydi. Başlangıcından sonuna
varamadı; çünkü nihayetinden çıkamadı mülk ve saltanatının. Onun zuhuru, fesat
ve fitnesinin şaşmazlığında ters dönmüş,
heyecanının ve yanarcasına kızgınlığının ateşiyle şûlelenmiştir. Onun
sert ve katı toprağı, kısırlaştırıcı ve ayıklayıp soyucudur. Onun gafil
yakaladığı elden gitmiş, onun eline düşenin işi bitmiştir. Onun
"şerâhim'ü sürekli, onun körlük ve gizlilikleri "fathemî'dir.
Ey
dostum! Eğer gerektiği gibi anladınsa, meseleyi bütün gücünle düşünür, iyice
kavrar, ıstıraba döner, kuruntuları ortadan kaldırırsın. Tevhit yolunun en
seçkin sözcüleri onun kapısında dilsiz düştüler; arifler öğrendiklerinden ve
öğrettiklerinden utandılar. Onlar içinde secdeyi en iyi bilen yalnız oydu.
Varlıkların gerçek yarlığa en çok yaklaşanı, en çok gayret göstereni o, ahdine
en vefalısı, Mâbud'a en yakın olanı oydu. Melekler Âdem'e secde ettiler: Müsade
üzerine. Ve İblis secde etmemekte direndi: Uzun bir zaman geçirmişti
müşâhede üzerine... Derken işleri
karmakarışık hale geldi. Kötü zanlara kapılmıştı. "Ben ondan üstünüm"
diye tutturdu. Örtüler arkasında kaldı;
toprakta kıvranıp durdu. Azap gerekli olmuştu artık. Ebedler boyu azap...
Sh:
335-345
Kaynak:
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni
Boyut,1996, İstanbul
MEŞÎET TASİNİ-İBLİSİN KURTULUŞU İSTENMEDİ
Meşîet, Allah'ın sıfatlarından biri
olup dilemek anlamındadır. Allah Teâlâ’nın, dilediği şeyi hemen vücuda
getireceğini ifade eder.
Birinci daire O’nun meşîeti, İkincisi O'nun hikmeti, üçüncüsü
O'nun kudreti ve dördüncüsü O'nun malûmatı ve ezeliyyeti (öncesizliği).
İblis
dedi:
"Birinci daireye girsem İkincisiyle,
İkinciye girsem üçüncüyle, üçüncüyle yetinsem dördüncüyle imtihan edilecektim.
"Hayır, hayır, hayır, hayır"
diye tutturdum ve birincide kaldım.
Sonra İkinciye kovuldum; daha sonra
üçüncüye atıldım. Dördüncüyle işim bakalım ne olur! Secdenin beni kurtaracağını
bilseydim secde edecektim, elbette! Fakat baktım ki bu dairenin arkası, dairelerle
dolu.
Kendi kendime: "Bırak" dedim,
"bu daireden kurtuldum diyelim, ötekilerden nasıl kurtulacağım: İkinciden,
üçüncüden, dördüncüden..."
Beşinci "Elif'e gelince o, bizzat
Hayy!
Sh:349-350
Kaynak:
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni
Boyut,1996, İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder