Kendi ismini öğrenen Havva, yumuşak ve tatlı bir sesle, söyle dedi ben nereden geldim? Nereliyim? Neredenim? Özüm aslım ne benim? ... A ynı özden yaratılmış olmalıyız biz, dedi Adem. Aynı cevherden aynı yerdeniz. ... Israr etti Havva. Yok, dedi bir kez daha. Aynı özden yaratılmış olsak da, uzak tutma beni kendinden. Senden başka bir ülkeden gelmiş olamam, farklı bir topraktan yaratılmış olamam. Ben senin eğe kemiğinim, öyle değilsem de öyleyim. Seninim ben, sendenim. Farklı bir yurda sürgün etme. Böyle kabul et beni. ... Adem onun yurduydu. O neye adım atsa Adem’e doğru, Adem ona doğruydu. O varsa herşey tamam. O yoksa Adem eksikti. Aralarındaki bir eksiklik tamlık ilişkisi. Ne eksikse Adem’de, Havva’da o fazla. Ne fazlaysa Adem’de, Havva’da o eksikti. ... Ezelden tanışlardı tanış olmasına ya, yine de Adem, Havva’yı daha çok bilmek daha fazla tanımak için dayanılmaz bir arzuyla doldu taştı. Havva’da tanınmaya değer yeni bir yan vardı. Tanıdıkça, Havva bir sırlar kitabı...