bir ney Ana içeriğe atla

Kayıtlar

hikmet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Olsun Öldür Beni

Aşıkın kalbi ateşi andırır, Üzerim su döksen ses çıkarır. Zavallı âşıkda, ne serzenişe takat, ne yardıma kuvvet, ne hakarete tahammül ve ne de sevgiye dayanacak güç vardır. Mısra’: Kavuşmak ayrılıktan daha zor. Hadîs-i şerifte geldi ki: "Hak teâlânın perdesi nurdur. Eğer bu perde kaldırılırsa, Allahu teâlânın nurları ulaştığı gözleri yakardı." Şu beyitteki ma'nâ sanki buna işârettir: Tutalım gamhânemize geliyor naz ile yar, Ama ona bakacak kuvvet hangi gözde var.

Yük

Günün birinde derviş; geçmişi temizlemek ve eski travmaların ağır yüklerinden kurtulmak konusunun neden önemli olduğu hakkında bilgi sahibi olmak ister ve konuyu hocasına sorar... Hoca da, öğrenciye zamanı geldiğinde iyi bir ders vereceğini söyleyerek şimdilik genç adamın merakını havada bırakır. Aradan bir müddet geçmiştir ki derviş ve hocası doğada gezinti yaptıkları sırada karşılarına bir kadın çıkar. Kadın, yolunu kesen nehirden tek başına geçemediğini, yardıma ihtiyacı olduğunu söyler. Genç derviş, tarikat kaidelerine göre kadınlara dokunmak yasak olduğundan, karşısına çıkan bu hanımın yardım talebine kulak asmadan tek başına nehri aşıp karşıya geçer. Derviş, hocasının gözünde takdir edilecek bir iş yaptığını düşünerek dönüp ardına bakar ki, bir de ne görsün! Hoca kadını kucağına almış ve onunla sohbet ederek güle güle nehri aşmaktadır... Derviş gördüğü şeye bir türlü inanmaz. Şaşkınlıkla olan biteni izler. Hoca kucağındakadınla nehri aşar ve kibarca hanımı yere indirerek öğrencis...

İnsanı Şair eden Aşk

Engellenmiş imkansız bir aşk tersine, soylu edebiyatın yaratıcısıdır. Belki bu başarının ve kabul görmenin güzelliğinden değil. başarısızlığın ve yıkılışın güzelliğinde ortaya çıkıyor. Bizim zararımıza, senin zararına da olsa, bizim tekil varlıklarımızı aşan düşüncelerimiz aracılığıyla, kendimin senin üzerine çıkan bu sözler engellenmiş oluşumuzdur.

Sen De Çal

Gencinede resm-i nev gözetdim Ben açdım o genci ben tüketdim Esrarını Mesnevi'den aldım Çaldım veli miri malı çaldım Fehmetmeğe sen de himmet eyle Ol gevheri bul da sirkat eyle. (Ben söz haznesinde yeni bir tarz gözettim. O hazneyi ben açtım, ben tükettim. Sırlarını Mesnevi'den aldım, çaldım ama miri malı çaldım. Sen de anlamıya himmet et, o inciyi bul da sen de çal

Neden İp ve Düğüm

Muska takıldıktan sonra «cenabeti kimselerin çocuğa el sürmemeleri, onu okşayıp sevmemeleri, beşiğine, salıncağına, kundağına yıkanmadan dokunmamaları gerekir, yoksa muskanın etkisi kalmazmış.

Çocuklar Neden Uyumazmış

Uyumayan, ağlayan çocuklara kötü cinlerin sataştığı, onların güzelliklerini, sevimliliklerini çekemedikleri söylenir. Başından aşk geçmiş ana babalar arasında çocukları uyumayan, boyuna ağlayanlar görülür. Kendilerini sevip de alamayan, sevgilisini başkalarına kaptıran kimselerin çocukları da pek uyumazlarmış.

Bunlar var

O Diyordu ki: "Üzerimden bin yıl geçti. Simyanın en derin sırlarını bilirim. Tüm sonsuzlukları ve karmaşıklıkları ile büyülü sözlere vâkıfım. Üç âlemde istenebilecek ne varsa, hepsinin özünü elimde tutuyorum." Bu övünmelerle köy ağalarını, ayaklarını yalayan köpek durumuna sokuyor, kendisi de olağanüstü bir kadın olmanın kibiri uğruna, gerçekten saygı değer olanları sıfıra indirgiyordu.

Aşkı Ve Nefret

Aşkı ve nefreti birbirine tam am en karşıt kavramlar olarak ele almak, birini kazanmak için öbürünü tersi olarak düşünmek tümüyle yanlıştır; bu yanlışlık, birinin kendi içindeki uygulamalarından doğan sonuçlarının, tamamen öbürününkilerin tersi gibi görülmesinden kaynaklanır, ama bu olgu açıkça kesinliğe kavuşmuş da değildir. Ben birine mutluluk, öbürüne acıyı diliyorum; birinin varlığı içimi doldururken, öbürü bana acı veriyor. Fakat acı ve mutluluk, mantıksal olarak birbiriyle çelişmez. Aynı şekilde, aşkın çoğu kez nefrete dönüşmesi bu mantıksal bağıntı lehinde hiçbir şeyi kanıtlamaz. Aşkın karşıtı, aşkın yokluğudur, yani duyarsızlıktır. Onun yerini nefretin alabilmesi için, aşkla ikincil derecede etkili bağları bulunan tümüyle yeni olumlu nedenlerin olması gerekir. Örneğin, birbirinin içinde kök salmak, yanılınca acı çekmek, aşk mutluluğunu yitirme üzüntüsü gibi.

O Severse

Zünnun’dan bu öyküyü naklediyordu. Şöyle dedi: “Bir gün Ka’be’nin etrafında tavaf ediyordum. Bir an hüzünlü hüzünlü yalvarıp yakarmakta olan bir ses duydum. Baktım ki bu sesin sahibi, Ka’be’nin örtüsüne asılmış genç bir kız. Şöyle diyordu: “Biliyorsun Sen ey Sevgilim Ey Sevgilim, Sen biliyorsun Vücudumun ve ruhumun yorgunluğu Açığa vurmaktadır sırrımı Ey Sevgilim öyle sakladım ki içimde sevgimi. Göğsüm daraldı, nerdeyse göğsüm çatlayacaktı." Zünnun şöyle devam etti: “Bu sözleri işitince, bir üzüldüm, bir sevindim; öylesine duygulandım ki oracıkta ağladım.” O genç kız sözlerine devamla: “Ey Allah’ım! Ey Rabb’im! Ey Yüce Mevlam! Eğer beni bağışlayacaksan, bana duyduğun sevginle bağışla beni.” dedi. Zünnun bunun üzerine şöyle dedi: “Bu şekildeki bir yalvarış bana çok çarpıcı geldi. Bu nedenle o kıza “Ey kızım, “Senin bana duyduğun sevgiyle” diyeceğine “Sana duyduğum sevgiyle” desen, öyle yalvarsan senin için yeterli olmaz mı?” dedim. O kız da bana şunları söyledi: “Ey Zünnun! Çekil g...

Sevgi Bir Yere Gelince

Kalp çekirdeğinde  o şekilde zuhur ettiğinde “hubb” diye adlandırılan bu sevgi insanı bütünüyle kuşatır; sevgiliden başka hiçbir şeyi gözü görmeyecek derecede insanı kör eder. Bu hakikat, insan vücudunun bütün organlarına, bütün duyularına, ve ruhuna işler; damarlarındaki kan gibi her yerinde deveran eder, insanın eti olur; vücudunun bütün mafsallarına girer; bedeninin ve ruhunun bütün parçalarını etkileyerek, insanın varlığıyla özdeş olur, öyle ki insanda artık ondan başka bir şeye yer kalmaz. Bu noktaya geldiğinde, bu dereceye ulaştığında ise, insan başkasıyla konuşurken bile, sevgilisiyle konuşur, başkasından bir şey duysa, sevgilisinden duymuş olur; her neye baksa, sevgilisine bakar gibi olur; gördüğü her şeyde sevgilisinin suretini görür; herhangi bir şey görse, “Bu O’dur!” der. İşte o zaman bu sevgi "ili" diye adlandırılır.           . Kur’an’da hikaye edildiği gibi, Züleyha buna yakalanmıştı. Bir gün, damarını kesti; kanı yer...

Üç sevgili

Bil ki, aşk ortaklık kabul etmez, ancak sevenin zatı tek ve bölünmez olursa durum başkadır. Eğer sevenin zatı birçok öğeden meydana gelirse, sevgisi, çeşitli yüzlere, çeşitli nedenlerden dolayı, bağlanabilir. Bu çeşitli işlerin ilgili olduğu varlık tek ve aynı varlıksa, ya da o çeşitli işler o varlığı ilgilendiren birçok işle ilgiliyse, o zaman aşk birçok kişiye bağlanabilir, dolayısıyla insanın birçok sevgilisi olabilir. Eğer sevenin, birden fazla kişiyi sevmesi mümkün olursa, daha fazlasını sevmesi de mümkündür. Müminlerin Emiri bu konuda şöyle demişti. “Üç güzel kızın eline geçti dizginim Her biri girdi kalbime her yönden benim.” Burada “dizginim” sözcüğünde gizli bir sır vardır. Dizgin sözcüğü tekil kullanılmıştır, çoğul değil. O, üç sevgiliye ayrı ayrı birer dizgin değil de hepsine bir tek dizgin vermiştir. Bu şunu kanıtlamaktadır: Seven birçok kişiyi sevmek durumunda olsa bile, kendisinde en fazla etkili olan tek bir manaya tutulacak ve bu üç güzele o manaya uygun biçimde davra...

Seversen

Sevginin özelliklerinden, niteliklerinden biri de şudur: Sevginin görünüşte mükemmel olması için, âşık, eğer seçme gücüne malikse, sevgisinde iki karşıt görünümü birleştirmelidır. Tabiî sevgi ile ruhanî sevgi arasındaki fark budur. Varlıklar arasında sadece insan bu iki tür aşkı birleştirebilmektedir. Hayvanlar da sever, fakat bu iki karşıt sevginin arasını insanlar gibi birleştiremezler. Yalnızca insan bu iki karşıt sevgiyi sevgisinde birleştirebilmektedir, çünkü insan Tanrı suretinde yaratılmıştır. Tanrı ise Kendini karşıt sıfatlarla nitelemiştir. Örneğin şu ayette ifade edildiği gibi: “O Evveldir ve Ahirdir; ve Zâhirdir ve Bâtındır." (Kur’an, 57/3). Karşıtlar arasındaki sevginin insanda bu şekilde birleştirilmesinin nedeni, sevginin insan için gerekli niteliklerden biri olmasıdır. Sevgilisiyle birleşme arzusu ve sevgilisinin sevdiği şeyleri sevmesi de sevene gerekli olan niteliklerdendir. Örneğin, eğer sevgilisi ayrılığı seviyorsa, o da ayrılığı sevecektir. Böylece sevginin ger...

Sevgilimle

Onunla duyar ve onun için duyar. Onunla görür ve onun için görür. Onunla konuşur ve onun için konuşur. Bizzat ben hayal gücüyle öyle etkilendim ki, aşkım, tıpkı Cebrail’in, Allah Resulü’ne —selat ve selâm üzerine olsun— somut olarak gözükmesi gibi, sevgilimin suretini gözlerimin önüne hissedilir biçimde getiriyordu ve ben ona bakmamazlık edemiyordum. O benimle konuşuyordu, ben de ona kulak verip dinliyordum ve ne söylediğini anlıyordum. Günlerce en ufak bir şeyi yemedim. Her ne zaman sofra önüme gelse, sevgilim sofranın ucuna geliyor, bana bakıyor ve bizzat kulaklarımla duyduğum sözler söylüyordu bana. “Beni seyrederken yemek mi yiyeceksin?” diyordu bana. Bunun üzerine ben de yemek yemekten vaz geçiyordum ama açlık da duymuyordum. Ona öylesine sırılsıklam âşık olmuştum ki sonunda ona baka baka şişmanladım. Bakışlarım ona çakılmıştı ve o benim için gıda ve besin kaynağı olmuştu. Dostlarım ve ailem, hiçbir şey yemediğim halde böyle şişmanlayışıma şaşırıyorlardı, çünkü günlerce, ne olur...

Severim Çocukluğumdan Beri

“Kabrû muhyiddin ibnü’l-Arabi Küllü men lazebehu ev zârehu Kadıyet hâcatühu min ba’di ma Gafara’l-Bâriû lehu evzarelıu.” (Muhyiddin ibn Arabi’nin kabridir bu ; Kim ona bağlanırsa ya da onu ziyaret ederse, ihtiyaçları giderilsin ve Allah günahlarını affetsin.) “Felikülli asrın vahidim yesmu bihi Ve ene li baki’l-asri zake'l-vahidü. ” (Her asır büyük bir şahsiyetin adıyla anılır; bundan sonraki asırlar da benim adımla anılacaktır.)

Bir Elmanın Yarısı

Platon, Şölen'de, Eros ile ilgili sohbete katılanlardan birine, bir zamanlar kadın ve erkek cinslerinin karışımından oluşmuş, ikiyüzlü, dört kollu ve dört bacaklı garip bir insan türünün varlığından söz eder. Zeus bu erdişiyi cezalandırmak için onu ortadan ikiye böler. “Bu yarımlar hep diğer yarılarını ararlar.” Herkes için kendi yarısını arama sürecinin ne kadar zorlu bir arayıştır. Sen benzersizsin, ben benzersizim. Çoğul bir dünyada aşkımız benzersiz olacak. Sözü bu efsaneyi nasıl anımsatıyor. Pascal’ın “melek gibi davranmak isteyen canavarlık yapar ” deyişini tersinden okursak insanlar melek olduklarını gizlemek için mi canavarlık yapmışlardır?   Kendimizi bulmak için gerçeğimizi görmek gerekli… Sen, ben ve aşkımız, kaderin hediyesi! Eşlerin arasında yalanın, gizliliğin yeri olmamalı. Sözcükler kişinin algılayışını ortaya koyar. “İnsanlar gerekçelerinize, içtenliğinize ve acılarınızın derinliğine ancak siz öldükten sonra inanacaktır. Savunmasız kalınmıştır. Hayattayken durumunu...

Aynadan korkma, şeffaf ol

“Hayatına giren her insan senden parçalar taşır.” Hayatına aldığın, sonradan hayal kırıklığı yaşadığın insanlar için kendine kızman seni iyileştirmez. Bunun farkında olmuyor çoğu insan. Sevgilisine, kocasına, ekip gidene kızarken aslında kendine kızıyor. O insanı hayatına aldığı için, ona inandığı için, onun için bir şeyler yaptığı, kendinden verdiği için kızıyor kendine. Hayatında olana ya da çekip gidene diyemediklerinin acısını kendinden çıkarıyor. Sadece aşkta, ilişkilerde değil, hiçbir eylemin için, geçmişte kalan hiçbir saniyen iyin pişmanlık duyma, zaman onu yapacak olandın ve yaptın. Yıllarca kızgınlığını, öfkesini ilk günkü gibi saklayan insanlar tanıyorum. Çünkü hâlâ içlerinde tuttukları şeyler var, defter hâlâ açık. Yüzüne karşı söylemek istediklerini söyleyemediği, tepkisini gösteremediği için boşaltamadıkları ağırlık yapıyor. Tutma, içinde tutma... Ne beraberken ne de ayrılırken... Hiçbir zaman... İçinde kalanlar seni dışardan gelenlerden daha güçlü yakıyor. Arkadaşlar biz...

Aşk Ve Sevgi Arasında

Aşk ve sevgi arasında da bir takım farklar bulunduğunu söyleyebiliriz. Bir kere hem aşk, hem de sevgi birer sanat olarak kabul edilebilir. Ama sevgi, öğrenilebilen bir yaşama sanatı iken aşk, sanatçının sezgisinde olduğu gibi kendisinin de nasıl olduğunu bilmediği, birdenbire ortaya çıkan ve öğrenilemeyen bir sanattır. Sevgi, birdenbire değil, yavaş yavaş öğrenilebilir; oysa aşk, nerede ve ne zaman olacağı bilinmeden başlayabilir. Bu bakımdan sevgi kontrol altına alınabilir ama aşkı kontrol altına almak pek mümkün değildir. Sevgi, mutlandırır, ıstırap vermez, sevdikçe mutluluk artar, sevginin kendisinden kaynaklanan bir ıstırap söz konusu değildir; fakat sevilen ve sevenler, birbirlerine gelebilecek zarardan dolayı mutlaka üzüntü duyarlar, sözgelimi anne, çocuğu hastalanınca veya anne rahatsızlanınca çocuğu üzülür. Aşktaki durum daha farklıdır. Aşk, hür bir şekilde yaşanırken, bir taraftan da arttıkça, yoğunlaştıkça ıstırabı da artan ve âşıkları kendisine esir eden bir kuşatılmışlıktır...

İnsan Sevdiğini Görmediğinde

Kıskançlıklarla, kuşkularla, hesaplaşmalarla süren sancılı bir aşkın orta yerindeki bir sevişmeden sonra adam odadan çıktığında başlayan bir hava bombardımanında ev isabet alıyor ve adamın biraz önce geçtiği bölüm çöküyor.  Daha iki dakika önce koynunuzda olan birinin yok olduğunu görüyorsunuz.  O korkunç anda kadın, yaşadığı çaresizlik karşısında, aslında pek de inanmadığı Tanrı'ya sığınıyor.  Dizlerinin üstüne çöküp yalvarıyor.  "İnandır beni" diyor, "o yaşarsa sana inanacağım.  Ona bir fırsat tanı.  Bırak mutluluğuna sahip olsun.  Bunu yap, inanacağım sana. " Ve Tanrı'yla bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında Tanrıya en çok sevdiğini vermeyi öneriyor.  Eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse, o erkeği bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor Tanrı'ya. "insanlar birbirlerini görmeden de sevebilirler, değil mi" diyor, "seni hayatlarında bir kere bile görmeden seviyorlar. ...

Hatırlanmayan Rüyalar

Rüya görürken, insanoğlunun en mutaassıbının, en bakirinin bile günlük yaşamdaki çekingenliği kalkar. Rüyada cinsel arzularımız özgürce sergilenir. Hayallerimiz sansürsüz bir film gibi rüyalarımıza girer. Genellikle cinsellikle ilgili rüyalar tedirgin bir uyku sırasında görülür, uyanınca hatırlanmak istenmez, içimizde gizli bir haz olarak kalır. Bu tür rüyalar, cinsel dürtülere bağlı olarak görülen, bastırılmış isteklerin ortaya çıkmasıyla oluşan rüyalardır.